Erzincan 13 Şubat duraklarında bir araya gelen Erzincan Kadın Platformu renkli pankart ve afişlerle sloganlar eşliğinde gerçekleştirdikleri yürüyüşün ardından Dörtyol meydanında bir basın açıklamasında bulundu. Erzincan Kadın Platformu yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde Mirabel Kardeşler diktatörlüğe karşı mücadele yürüttükleri için katledildi. 25 Kasım, onların anısına Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü ilan edildi. Biz kadınlar bugün Mirabel kardeşlerin kararlılığını, direncini, mücadelesini bugüne taşımak için dünyanın dört bir yanında alanlardayız. Erkek devletin şiddetine, erkek egemenliğine, savaşa, sömürüye, yoksulluğa karşı yaşamı savunuyoruz! Barış, emek, eşitlik ve demokrasi mücadelesini yükseltiyoruz: ŞİDDETSİZ, EŞİT ÖZGÜR BİR YAŞAM İÇİN MÜCADELEDE KARARLIYIZ! diyoruz.
Bu 25 Kasım’a, siyasal iktidarın toplumu, sermayenin ihtiyaçlarına göre dizayn eden, ucuz ve güvencesiz işgücünü kalıcı hale getiren politikalarının en ağır sonuçlarından biriyle, Dilovası’ndaki katliamla giriyoruz. İkisi çocuk yaşta olmak üzere altı kadının hayatını kaybettiği bu katliamda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, ailelerine ve dostlarına sabır diliyoruz. Ne kaza, ne kader, ne fıtrat. Tüm iş cinayetlerinde olduğu gibi, Dilovası’ndaki katliamın sorumlusu emekçilerin güvenli ve güvenceli yaşama hakkını hiçe sayan düzendir. Bizler bu çürümenin sürdürülmesine razı değiliz. Bu düzenin değişmesini, iş cinayetlerine neden olan güvencesiz, kayıt dışı istihdamın son bulmasını ve tüm sorumluların hesap vermesini istiyoruz. Birçok kadın istihdama erişemiyor. İstihdama erişebilenler de evlerinde, sokaklarda, işyerlerinde, yaşamın her alanında şiddetle ve tacizle karşı karşıya bırakılıyor: Özelleştirmelerle kamusal hizmetler tasfiye edilerek sermayeye devredilirken, bakım emeği de kadınlara yükleniyor. Kadın istihdamını artırmaya yönelik olduğu söylenen politikalar, bakım emeğinin doğal olarak kadınlarca ücretsiz olarak karşılanacağı bir “aile” anlayışına göre planlanıyor. Bu planda merkezi bütçeden kadının payına günde yalnızca 51 kuruş düşüyor! Ev içi emek, bakım emeği, yeniden üretim emeğini üstlenmek durumunda kalan kadınlar, düşük ücretli, güvencesiz, esnek ve yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor.
Veriler, raporlar ve medyadaki haberler erkek şiddetinin artmakta olduğunu ortaya koyuyor. 2024’te en az 394, 2025’in yılında ise 410 kadın öldürüldü. Bu kadınların büyük çoğunluğu aile fertleri tarafından, evde -kamusal alanda- işyerinde katledildi. Kadın çalışanların yüzde 45’i ise son bir yılda şiddete uğradığını söylüyor. Kadınlar katlediliyor. Her fırsatta kadına yönelik şiddetle mücadelede kararlı olduğunu söyleyen iktidar ise şiddeti, tacizi, kadın cinayetlerini önlemeye, engellemeye yönelik anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmiyor, mevcut yasaları ise uygulamıyor.
Geçtiğimiz son bir yıl içinde Türkiye’de ve Erzincan’da neredeyse her ay kadınlara yönelik yeni bir taciz, istismar ya da kadın cinayeti haberiyle uyandık. Erzincan’da rafting etkinliğine katılan bir kadın su altında tacize uğradı. Yaşadığı şiddete, tacize susmadı; aylardır adalet mücadelesi veriyor. Ancak ne yazık ki destek olmak yerine defalarca kez örselendi, linç kampanyalarının hedefi haline getirildi. “O kadar erkekle raftingte ne işi varmış?” denilerek fail aklanmaya çalışıldı. Bu dava sadece bir kadının değil, tüm kadınların adalet mücadelesidir.
Biliyoruz ki bu olay münferit değil! Kadınlar olarak yalnızca iş yaşamında değil, sosyal hayatta, sporda, sokakta ve yaşamın her alanında sistematik olarak tacize ve şiddete maruz bırakılıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama hedefini esas almayan politikaların, erkek şiddetinin sürmesine aracı olacağını defalarca kez söyledik. İstanbul Sözleşmesine dönülmesinin, ILO’nun 190 sayılı sözleşmesine taraf olunarak sözleşmenin yürürlüğe girmesinin, şiddeti engelleme yolunda önemli bir adım olduğunu kim bilir kaç kez yineledik. Kamuda toplu sözleşme süreçlerinde, masada ve heyetlerde sorunlarımızın ayrı başlıkta ele alınması talebini yükselttik. Ama tüm çağrılarımıza rağmen şiddetle mücadelede bağlayıcı ulusal mekanizmaların gereği yerine getirilmiyor. Haksız tahrik, iyi hal indirimleriyle, failler cezasız bırakılıyor. Şiddete maruz bırakıldığımız yetmiyormuş gibi, hukuksuzluğun ve cezasızlığın yaygınlığına karşı gerçek adalet mücadelemiz kriminalize ediliyor. Toplumsal cinsiyet kavramının kendisi düşman haline getiriliyor, iktidar toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi yürüten kadın ve LGBTI+ örgütlerini toplumsal yapıyı bozmakla itham ediyor.
Her gün yeni yasa teklifleriyle, yeni “paketlerle”, kazanımlarımız, ifade özgürlüğümüz, örgütlenme hakkımız hedef alınıyor. Hutbelerle, demeçlerle, yasalarla yaşam biçimlerimiz, örgütlü mücadelelerimiz, kılığımız kıyafetimiz, haklarımız hedef haline getiriliyor. “Ailenin kutsallığı” söylemiyle tek tip bir yaşam dayatılıyor; bu anlayış şiddeti meşrulaştırıyor, eşitsizliği derinleştiriyor!
Bugün kadınların demokrasi talepleri her zamankinden daha acil. Yıllardır devam eden çatışmalar son bulmuş, Barış konuşulmaya başlanmış ancak iktidarın demokratikleşmenin önüne geçen saldırgan politikaları devam etmektedir. Seçme ve seçilme hakkı gasp ediliyor, seçilmiş belediye başkanları tutuklanıyor, belediyelere kayyum atanıyor, yürütülen operasyonlarla yerel yönetimler yetkisiz kılınıp, çalışmaz hale getiriliyor. Kalıcı bir barış demokratikleşmeye dönük adımların atıldığı, anti demokratik uygulamalardan vazgeçildiği koşullarda mümkün olacaktır. Kadınlar olarak barış içinde demokratik bir ülkede bir arada yaşama talebimizde ısrarcıyız!
Ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmayı, yoksullaşmayı, güvencesiz- kayıt dışı çalıştırılarak sömürülmeyi, bakım yüklerini karşılıksız olarak yüklenmek zorunda görülmeyi, şiddet tehdidi altında yaşamayı reddediyoruz. Şiddetsiz, eşit, özgür, barış içinde; emeğimizin değer gördüğü demokratik ve laik bir ülkede yaşamak istiyoruz! Hayatımızı kuşatmaya, kazanımlarımızı değersizleştirmeye, hayatlarımızdan ve haklarımızdan çalmaya çalışanlara inat, demokrasi, eşitlik ve laiklik mücadelesinde birleşiyor, her alanda mücadelemizi büyüterek işyerlerinde, sokaklarda, yaşamlarımızda emeğimize ve özgürlüğümüze yönelen her türlü şiddete karşı sözümüzü örgütlüyoruz. Yaşasın Kadın Mücadelesi! Yaşasın Kadın Dayanışması!”