Erzincan’ın tescilli ürünlerinden olan, ünü ülke sınırlarını aşan meşhur Erzincan Tulum Peyniri üreticileri emeklerinin karşılığını alamamaktan şikayetçi.
Tulum Peyniri üreticisi ve Gazeteci Adem Küçükkaya peynir üreticilerinin sorunlarını dile getirerek “Avrupa’da üretim teşvik edilirken, çiftçiye bedava ev, arazi, tesis sunulurken; Erzincan’da üretici yaylaya çıkabilmek için hayvanını satmak zorunda kalıyor. Ürettiği peynir, yayla kirasını, ilacı, nakliyeyi, yemi karşılamıyor. Üreticinin çocukları çareyi asgari ücretli işlerde aramaya başlıyor. Hayvancılık terk ediliyor. Sosyal medya hayvan satışı ilanlarıyla dolup taşıyor.” dedi.
Küçükkaya yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; “Erzincan’da binlerce ailenin geçim kapısı olan, bölge ekonomisinin bel kemiği haline gelen tulum peyniri üreticileri, ne yazık ki hak ettikleri değeri göremiyor. 10 bini aşkın nüfusun doğrudan ya da dolaylı olarak geçimini sağladığı bu üretim zinciri, yıllardır yok sayılıyor. Oysa bu insanlar yaz kış demeden, gecesi gündüzüne karışmış şekilde, çocuklarıyla yaşlılarıyla dağlarda, yaylalarda alın teri döküyor.
Yaz gelmeden çocuklar okullarını bırakıp ailelerine yardım etmek için yaylalara çıkıyor. Kar yağana kadar yaylalarda kalmaya çalışıyorlar çünkü ekonomik koşullar, yem parasından bile tasarruf etmeyi zorluyor. Ama kar erken yağarsa, üretici yaylada mahsur kalıyor. Sürüler telef oluyor, kimse duymuyor. Yine de bu üreticiler çoğu zaman desteklenmek bir yana, cezalarla, bürokratik engellerle, hatta dışlanmalarla karşı karşıya kalıyor.
Ben de 2023 yılında üretime katkı sağlamak amacıyla kuzu sürüsü aldım. Aldığımda kesim fiyatı 90 TL, yem 250 TL idi. “Hiç olmazsa 3 ay sonra kurtarırım” diye düşündüm. Ama aradan 3 ay geçmeden yem 450 TL’ye çıktı, etin kesim fiyatı ise 82 TL’ye düştü. Üretici olarak emeğimin karşılığı değil, zararıyla baş başa kaldım. Ailemden, çocuğumun rızkından keserek 50 bin TL zarar ettim. Daha da acı olanı, Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği’nin et kesim fiyatındaki bu düşüşü “olumlu bulduk” diyerek Anadolu Ajansı’na verdiği röportajdı. Üreticinin son dayanağı olan birliğin bile bu açıklamayı yapabilmesi, sahipsizliğimizin acı bir kanıtıdır.
Sadece ekonomik değil, sosyal baskılar da cabası. Kemah’ın bir köyünde mülk edinip yerleşmek isteyen üretici köyden kovuluyor. Bir başka köyde, “hayvan kokusu istemiyoruz” diyerek emekliler tarafından dışlanan üreticiler var. Hakkını aramak isteyen üretici, “Onlar güçlü, adamları var. Biz kimseye derdimizi anlatamıyoruz” diyor. Bu şehirde üretmek suçlu gibi muamele görüyor artık.
Avrupa’da üretim teşvik edilirken, çiftçiye bedava ev, arazi, tesis sunulurken; Erzincan’da üretici yaylaya çıkabilmek için hayvanını satmak zorunda kalıyor. Ürettiği peynir, yayla kirasını, ilacı, nakliyeyi, yemi karşılamıyor. Üreticinin çocukları çareyi asgari ücretli işlerde aramaya başlıyor. Hayvancılık terk ediliyor. Sosyal medya hayvan satışı ilanlarıyla dolup taşıyor.
Peki bu nereye varır?
Üretimin bitmesi demek, enflasyon demek. Dövizin yükselmesi, bankaların faizleri artırması, altın fiyatlarının fırlaması, alım gücünün çökmesi demek. Asgari ücretlinin açlık sınırının altında yaşaması, vergilerin artırılması demek. Daha özetle, üretimin durması ülkenin ekonomik çöküşü demek…
Unutmayalım:
Üretim yoksa bağımsızlık yok.
Üretim yoksa güç yok.
Üretim yoksa biz yokuz.
Üretim yoksa vatan yok.
Bu yazı, bir isyan değil; bir çağrıdır. Erzincan’da dağlarda yankılanan sessiz çığlıkların, alın teriyle ıslanmış ellerin, hakkı yenen üreticilerin sesidir. Üreticiye sahip çıkmak, geleceğe sahip çıkmaktır.
Aksi halde bir gün rafta gördüğünüz her ürün size “ZAMANINDA ÜRETİCİYE SAHİP ÇIKMADINIZ” diyecek. ERZİNCAN'IN EN YETKİLİLERİNE.”