Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri Gazze’de yaşanan insanlık dramına ve sağlık çalışanlarının yaşadığı olumsuzluklara karşı farkındalık oluşturmak amacıyla beyaz önlükleriyle yürüyüş düzenlediler. Saat kulesi önünde başlayan yürüyüş Cumhuriyet Meydanında sona erdi. Burada bir basın açıklaması yapan Tıp öğrencisi Abdullah Yiğit şu ifadelere yer verdi; “Bugün burada sadece birkaç kelime kurmaya değil, bir yemin tazelemeye geldik. Bugün burada, beyaz önlükleriyle karanlığın ortasında ışık olmaya çalışan, bir çocuğun nefesini kurtarmak için kendi nefesinden vazgeçen kahramanlar adına buradayız.

Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de bir sağlık çalışanı olmak… Bu, sadece bir meslek değil. Bu, ilmek ilmek dokunmuş bir direniştir. Bombaların gölgesinde doğan bir görevdir bu. Çünkü onlar sadece birer doktor, hemşire ya da Paramedik değildi…

Onlar, insanlığın şerefli nöbetçileriydi. Hastaneye koşan çocukları saracak bir battaniye, kanı durduracak bir turnike, bir damla serum, bir nebze umut olmaktı onların işi. Ve çoğu zaman kendi canlarıyla ödedi bu çaba. Onlar, savaşın en savunmasız hedefleri oldular. Ne silahları vardı, ne siperleri. Tek siperleri vicdanlarıydı. O vicdanı hedef aldılar. Ambulanslar bombalandı… Tıbbi merkezler haritadan silindi… Enkaz altından çocukları çıkaran eller, bir sonraki bombada kendileri enkaz altında kaldı. Dünya sustu. Uluslararası hukuk sustu. İnsanlık susmakla kalmadı, izledi. Ve o bombaların altında sadece sağlık çalışanları yoktu. Çocuklar vardı. Bacaklarına isimlerinin yazılmasını isteyen minik bedenler… Oyuncakları toprağa gömülen, hayalleri enkaz altında kalan yavrular… Filistinli çocuklar, sadece bir istatistik değil; onlar, vicdanlarımızın sınavıdır. Bir çocuğun cesediyle göz göze gelmeden uyuyabilen herkes, bu sınavı kaybetmiştir.

Anneler vardı… Evlatlarını enkazdan çıplak elleriyle arayan anneler… Parmaklarıyla toprağı eşeleyerek “belki canlıdır” umudunu taşıyan kadınlar… Çocuğunun cansız bedenini son bir kez koklamak isteyen, ama bedenin parçalanmış hâlini bile bulamayan anneler vardı… Onların feryadı, dünyanın en derin çığlığıydı. Ve o çığlık hâlâ göklerde yankılanıyor. Yaşlılar vardı… Ömrünün son demlerini torun sevinciyle değil, torun cenazesiyle geçiren dedeler… Ömürleri boyunca yurtları için dua eden, ama yaşlandıklarında bile göç yollarına düşürülen nineler… Bir bombayla tüm geçmişleri kül olan yaşlılar vardı… Ve gazeteciler… Hakikatin şahitleri… Kamerasını kurarken hedef alınan, mikrofonu elindeyken susturulan, dünyaya “burada insanlık ölüyor” demek isterken kendisi toprağa düşen kalem emekçileri… Savaşın en dürüst tanıklarıydı onlar. O yüzden hedef oldular. Çünkü yalana kurulu bir dünya, gerçeği gösterene tahammül edemezdi. Ne acıdır ki, bu vahşetin yaşandığı sırada bazı Arap yönetimleri, 1.2 milyar dolarlık ticaret anlaşmalarıyla zalimle aynı masaya oturdu. Bu masa, kanla kurulmuştu. Bu anlaşmalar, bir sağlık çalışanın kanı kurumadan imzalandı.

Çocukların ellerinden serumlar sökülürken, bazı eller dolarla sıkıştı. Biz bugün burada sadece zulme değil, bu ihanete de haykırıyoruz! Ey o beyaz önlük içinde can veren sağlık emekçisi! Seni unutmuyoruz! Seni sırtından vuran sadece o füzeler değildi. Seni sırtından vuran, senin acını pazarlık masasında görmezden gelenlerdi! Uluslararası camiaya soruyoruz: Daha kaç doktor ölmeli? Kaç bebek oksijen yetersizliğinden boğulmalı? Kaç hastane yerle bir olmalı ki harekete geçesiniz? Filistin’de sağlık hizmeti vermek suç mu? Beyaz önlük giymek, savaş suçu mu oldu? Hangi vicdan bu sessizliğe sığınabilir? Artık vicdan değil, çıkar konuşuyor dünya sahnesinde.

İnsan hakları sadece bazı coğrafyalarda geçerli. Adalet, güçlüye göre tanımlanıyor. Ama biz diyoruz ki: Allah adildir. Ve Allah’ın adaleti şaşmaz! Unutmuyoruz: Bu katliamın ilk adımı, yıllar önce çizilen kirli haritalardı. “Nekbe” yani “Büyük Felaket” 1948 sürgünüyle başladı her şey. Binlerce insan evinden edildi, yüz binlerce kişi yurtlarından zorla çıkarıldı, toprakları gasp edildi. O günden bugüne süregelen bu sistematik yok sayma, bugün Trump’ın “barış planı” adı altında bir kez daha vücut buldu. Ama bu plan, bir barış değil; bir silme planıdır. Gazze’yi haritadan kazıma, Kudüs’ü Tel Aviv’e teslim etme planıdır. Bu sözde “barış haritalarında” ne hastane vardı, ne sağlık çalışanı… Ne çocuk, ne anne, ne yaşlı, ne gazeteci… O haritalarda insanlık yoktu! Ama biz varız. Ve biz buradayız. O yok sayılanların sesi olmaya, Nekbe’nin 76. yılında hâlâ süren bu zulme karşı direnmeye devam edeceğiz. Bugün bir doktorun elinde ne neşter kaldı ne pansuman… Ama o hâlâ görevde! Enkazdan gelen sesi duymak için hâlâ bekliyor… Çünkü o, işini yapmaktan vazgeçmedi. Biz de onun davasından vazgeçmeyeceğiz! Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Ey dünyanın suskunları! Ey zulme destek olanlar! Beyaz önlüklerle toprağa düşenlerin ahı yerde kalmaz! Bir çocuğun nefesini kurtarmaya koşanlar, sizin vicdansız planlarınızdan büyüktür! Biz, bu davayı sağlık çalışanlarının alnındaki ter kadar, dökülen kan kadar, umutla sarılan sargı bezi kadar sahiplendik. Bu dava sadece bir coğrafyanın değil, insanlığın vicdan sınavıdır. Unutmayacağız: Hastanenin kapısında son kez göz göze geldiğimiz hemşireyi, Ambulansa binmeden önce “Dönmezsem hakkını helal et” diyen sağlık görevlisini, Ve bir çocuğun kanlı gövdesine bastırdığı ellerle dua eden doktoru… Unutmayacağız, çünkü unutmak ihanettir. Ve biz, ihaneti değil, sadakati seçtik. Beyaz önlükle kara toprağa düşenlerin şahitliğinde yemin ediyoruz: Susmayacağız… Vazgeçmeyeceğiz… Unutturmayacağız… Şimdi de hep birlikte mazlumlara dua edelim: Allah’ım, sen ki duaya karşılık verensin Filistinli çocukları yetim bırakma. Mescid-i Aksa’yı sahipsiz bırakma. Doğu Türkistanlı anneleri çocuklarından, Arakanlıları yurtlarından ayırma. Zulme sessiz kalanların, koltuğunda oturup kınamakla yetinenlerin değil; acizliğini görenlerin, dua edenlerin, meydanlarda haykıranların safında olmayı bizlere nasip eyle. Başka dinlere mensup olmasına rağmen insanlık onuru ile ayağa kalkıp sokaklara dökülen, “Özgür Filistin” diye haykıranlara hidayet nasip et. İslam ülkeleri liderlerini de bir an önce yoluna döndür, onlara basiret ver. İslam alemine birlik ver. Bizleri mazlum coğrafyalara ve tüm dünyaya huzur taşıyacak bir fetih ordusunda nefer kıl ve bizi muzaffer eyle.