“Eğer bindiğiniz at öldüyse, inin.” Bu basit, ama çarpıcı söz, aslında bir metafordan çok daha fazlası. Yönetim literatüründe Ölü At Teorisi olarak bilinen bu yaklaşım, sadece işletmelerin değil, bireylerin, şehirlerin ve hatta toplumların gelişim süreçlerine dair önemli bir gerçeği gözler önüne seriyor. İşe yaramayan sistemleri sürdürmek, kaynak israfından başka bir şey değildir.
Bu teoriyi işletme perspektifinden değerlendirdiğimizde; İnat mı, Strateji Körlüğü mü?
Birçok işletme, verimsiz bir ürün ya da hizmete, eski iş modellerine ya da modası geçmiş teknolojiye saplanıp kalır. Sebep çoğu zaman duygusaldır:
“Bu işe çok emek verdik.”
“Bunca yatırım yaptık.”
“Yıllardır böyle yapıyoruz.”
Bu batık maliyet yanılgısı, şirketlerin yenilikçi fikirleri kucaklamasını, değişimi yönetmesini ve rekabette öne geçmesini engeller.
Oysa asıl başarı, cesurca “Bu artık işe yaramıyor,” diyebilmektedir.
Çalışan Gözünden: Ölü Atı Sürüklemek
Çalışanlar açısından da “ölü atlar” vardır. Bunlar:
- Anlamını yitirmiş görev tanımları,
- Gelişime kapalı yöneticiler,
- Terfi umudu olmayan pozisyonlar,
- Sürekli tekrarlanan ama sonuç vermeyen projeler
Bir çalışan her sabah işine, ilerleme şansı olmayan, değer görmediği bir ortamda başlıyorsa, o da ölü bir ata binmektedir. Kurum içi dinamizmi sağlamak, eğitim olanakları sunmak ve açık iletişimle değişime alan tanımak, bu atı gömmek ve yerine yeni bir vizyon koymak anlamına gelir.
Ölü at teorisini Erzincan açısından ele alırsak, bir şehrin ölü atı en basit olarak şehrin durağanğı olur. Peki, bir şehri nasıl tanımlarsınız? Kafelerdeki sohbetlerle mi, ekonomik hareketlilikle mi, sokaklardaki tabelalarla mı?
Durağan şehirler, buna Erzincan da dahil olmak üzere genellikle şunlara sahiptir:
• Göç veren bir nüfus,
• Sanayisi eskiye dayalı ve teknolojiyle entegre olamamış,
• Gençlerin kalmak istemediği bir yaşam ortamı,
• Bürokratik hantallık ve girişimciliğe kapalı iklim.
Bu faktörler de aslında bir şehrin ölü atlarıdır.
Peki, Bir Şehri Nasıl Gelişen Hale Getirebiliriz?
- Fiziki Yatırımdan Önce Zihinsel Dönüşüm: Şehirlerin dönüşümü önce yönetenlerin ve yaşayanların düşünce biçimiyle başlar. “Bizden bir şey olmaz” cümlesi, o şehirdeki ilk ölü attır. Bu algı kırılmadıkça, en büyük yatırımlar bile yerini bulmaz.
- Yenilikçiliğe Alan Açmak:Girişimcilik desteklenmeli. Yerel yönetimler, üniversiteler ve iş dünyası iş birliği yaparak gençlerin fikirlerini hayata geçirmesine zemin hazırlamalı.
- İç Göçü Avantaja Çevirme: Büyük şehirlerden sıkılan ve küçük yerlerde yaşam kurmak isteyen kitleler için “yaşanabilir şehir” olmak hedeflenmeli. Bunun yolu sosyal donatı, ulaşım, dijital altyapı ve kültürel faaliyetlerden geçer.
- Dijitalleşmeyi Sahiplenmek: Akıllı şehircilik uygulamaları, yerel işletmelerde e-ticaret altyapısı, dijital turizm çözümleri gibi alanlarda gelişim, şehri hem yerel halk hem dış yatırımcı açısından cazip kılar.
- Ölü Atlar’a Cesurca Veda Etmek: Artık işlevini yitirmiş yatırımlar, alışkanlıklar ve kurumlar sorgulanmalı. Bazen bir bina, bazen bir bürokratik süreç bile şehrin dinamizmini boğabilir. Bunları ayıklamak cesaret ister ama dönüşüm buradan başlar.
Geride Kalmayı Değil, Geleceği Seçmek
Ölü At Teorisi bize şunu söyler: Gerçek liderlik, vazgeçebilme cesaretidir. İster bir işletmenin başında olun, ister bir şehri yönetin, ister bir birey olarak hayatınızda kararlar alıyor olun. Eğer artık işe yaramayan bir şey taşıyorsanız; ondan inin. Yeni yollar, yeni atlar, yeni hedefler sizi bekliyor olabilir.
İlerleme, bazen bırakmakla başlar, inatla sürdürülen durağanlık ise sadece zaman kaybettirir.