Erzincan’da geçtiğimiz aylarda et döner fiyatlarının 320 TL’ye çıkmasıyla başlayan tartışmalar, valiliğin müdahalesiyle 290 TL seviyesine gerilemişti. Ancak şimdi fiyatlar yeniden 320 TL’ye yükseldi. Bu durum bazı vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılansa da meseleye sadece “fiyat artışı” üzerinden bakmak, eksik bir değerlendirme olur.

Bir ürünün fiyatı, yalnızca maliyetlerle değil; aynı zamanda o ürünün kalitesi, markalaşma potansiyeli ve şehre kattığı değerle de ölçülür. Erzincan gibi gastronomi potansiyeli olan bir şehirde, et döner gibi köklü bir lezzetin fiyatının artması, sadece cüzdanları değil, şehir ekonomisini, rekabet ortamını ve kalite anlayışını da etkiler. Kısacası olay sadece döner değil. Mesele, Erzincan’ın damak tadını, gastronomik değerini nasıl konumlandırdığıyla ilgili.

Fiyat Artışı Her Zaman Kötü Değildir

Fiyatların yükselmesi, özellikle hizmet kalitesiyle destekleniyorsa, bir markalaşma sürecinin göstergesi olabilir. Örneğin Kayseri pastırması ya da Antep baklavası gibi ürünlerin yüksek fiyatları, onları dünya çapında tanınır hale getirdi. Erzincan döneri de bu yolda ilerleyebilir. Ancak bunun için farklı fiyat seviyelerinde rekabet eden işletmelere ve her fiyat bandında kaliteli hizmet sunan mekanlara ihtiyaç var.

Fiyat Artışı, Kalite Arayışını Tetikler

Düşük fiyat rekabeti çoğu zaman kaliteyi baskılar. Herkes fiyat kırmaya çalışırken kullanılan etin kalitesinden, ustalığın hakkını vermekten ödün verilir. Oysa fiyatların serbest şekilde artması, işletmelerin daha kaliteli malzeme kullanmalarına, işçiliklerini geliştirmelerine imkân tanır. Bu da hem yerli halk hem de şehre gelen misafirler için gerçek bir lezzet deneyimi anlamına gelir.

Örneğin Kayseri’nin pastırması ya da Gaziantep’in baklavası gibi, belirli ürünler yüksek fiyatlarına rağmen marka olmuşlardır. Çünkü insanlar artık sadece doymak değil, “tatmak”, “deneyimlemek” ve “anlatacak bir şey biriktirmek” istiyor. Erzincan döneri neden bu yolculuğa çıkmasın?

Fiyat Farklılıkları Rekabeti Artırır

Bir şehirde sadece tek tip fiyat politikası uygulanırsa, rekabet ortamı zarar görür. Oysa bir esnaf 320 TL’ye döner satarken diğeri 250 TL’ye satabiliyorsa, bu hem rekabeti teşvik eder hem de müşteriye farklı seçenekler sunar. Ucuz olan her zaman kötü, pahalı olan her zaman iyi değildir ama bu farklar, kaliteyi ortaya koyma şansı verir. Kimisi 320 TL’ye gurme bir deneyim sunar, özel et kullanır, sunumuna özen gösterir. Kimisi daha uygun fiyatla daha geniş kesimlere ulaşır. Bu farklılaşma, herkesin kendine göre bir tercih yapmasını sağlar. Böylece hem esnaf kazanır, hem tüketici.

Rekabetin oluşması, işletmelerin kendilerini geliştirmesine neden olur. Hijyen, sunum, servis kalitesi, mekan düzeni gibi unsurlar fiyat farklılıkları sayesinde ön plana çıkar. Erzincan’da döner satan işletmeler bu farklarla kimlik kazanır, şehir de bu kimlikleriyle zenginleşir.

Fiyat ve Lezzeti Belirleyen Aslında Tüketicidir

Bir ürünün yalnızca ucuz ya da pahalı olması, tek başına bir tercih nedeni değildir. Zaman zaman düşük fiyatlı bir ürün, beklenen kaliteyi sunamadığı için rağbet görmezken; bazı durumlarda daha yüksek fiyatlı bir ürün, sunduğu hizmet kalitesi, sunum, malzeme seçimi ve damakta bıraktığı iz sayesinde yoğun ilgi görebilir. Bu noktada tüketicinin yaptığı şey aslında basit bir fiyat/performans değerlendirmesidir. Eğer ödediği bedelin karşılığında aldığı deneyim zenginse, o ürünü tekrar tercih eder, hatta başkalarına önerir. Bu dengeyi belirleyen ise yalnızca “fiyat” değil; işletmenin sunduğu yenilik, hijyen, müşteri deneyimi, atmosfer ve en önemlisi gastronomik lezzet derinliğidir. Dolayısıyla mesele ne kadar pahalı ya da ucuz olduğundan çok, bu fiyatın karşılığında ne sunulduğudur. Erzincan’da döner deneyimi, bu anlayışla ele alındığında gerçek değerini bulur.

Sonuç olarak fiyatlar yükseldi, evet. Bu herkesi memnun etmeyebilir. Ancak uzun vadede bu artışlar, eğer doğru yönetilirse, Erzincan’a gastronomi turizmi, marka değeri ve ekonomik canlılık olarak geri dönebilir. Döner sadece bir yemek değil; Erzincan’ın kendine özgü değerlerini dünyaya tanıtacak bir fırsattır. O yüzden meseleye sadece “ne kadar pahalı” diye değil, “bu fiyat şehre ne katıyor?” diye de bakmak gerekir. Erzincan’ın döneri yalnızca bir sokak lezzeti olmamalı; bu şehre gelen birinin “burada mutlaka yemelisin” diyeceği özel bir deneyime dönüşmeli. Tıpkı Adana’da kebap, Bursa’da iskender nasıl bir kültürün parçasıysa, Erzincan da döneriyle kendine özgü bir lezzet haritası çizebilir. Ve evet, bu da ancak farklılıkların olduğu, rekabetin canlı tutulduğu bir ortamla mümkündür.